18 Ekim 2008 Cumartesi

Yapı Stratejiyi Takip Eder


Mitolojide yoldan geçen herkese bilmeceler sorup, sorduğu bilmeceyi cevaplayamayanları öldüren Sfenks'ten bahsedilir. Sfenks esasında basit bir bilmece sormaktadır ve bilmecesi de şöyledir: sabahleyin dört ayak öğle vakti iki ayak akşamleyin ise üçayak olan canlı nedir? Bilmecenin doğru cevabını veren bir kişi olmuştur: Oedipus… Sfenks bunun üzerine kendini bir uçurumdan aşağı atmıştır. Bilmecenin cevabı insandır. Sabah çocukluğu, öğle yetişkinliği ve akşam da ihtiyarlığı betimlemektedir.

Yüksek lisans derslerinden biri olan Stratejik Yönetimin finalinde aklıma gelmişti bu bilmece ve bir sorunun da cevabı olmuştu. Soru yapı stratejiyi takip eder söylemini açıklayın diyordu. Önce nasıl bir giriş yapsam diye düşünürken bir anda bu bilmece geldi aklıma.

Yapı stratejiyi takip eder söylemi aslında bir tezdir. Alfred Chandler'in öne sürdüğü bir tezdir. Chandler, bu tezini üç aşamada açıklıyordu:

-Genel bir organizasyon yapısı seçilir.

-İhtiyaçlara göre bu organizasyon yapısı düzenlenir.

-Düzenlenen yapı iletişim ve koordinasyon mekanizması ile desteklenir.

Stratejik yönetimde alınan kararların uygulanması için bir takım şartların sağlanması lazımdır. Özellikle firmaların geleceklerini stratejilerle şekillendirdiği düşünülürse bu kararların ve programların uygulanması stratejilerin hayata geçirilmesi için olmazsa olmazdır. Stratejilerin uygulanması için de öncelikle uygulayıcıların durumunun uygunluğu gerekmektedir.

Organizasyonlar için insanların hayat eğrisine benzer bir hayat eğrisi çizilir. Bu eğri doğma, büyüme, olgunlaşma, zayıflama ve ölümden oluşur. Organizasyonlar da insanlar gibi bu eğrinin her noktasında farklı stratejiler ve farklı stratejiler neticesinde farklı yapıları benimserler.

Şimdi bir bebek düşünelim emekleyen… Bütün vücuduyla bir hedefe doğru yol almaktadır. Bütün vücut bir olmuş ayaklanmaya çalışmaktadır. Sonra yavaş yavaş iki ayağı üzerinde durmaya çalışmalar, çalıştıkça düşmeler kalkmalar..hep bir uğraşı, hep bir çaba ta ki ilk adımı atana kadar… Sonra ilk adımlar..bir iki üç derken yürüme koşma ve artık hep iki ayak üstüne hayat boyu durmaya çalışma… Bu bebek örneğinde görüldüğü gibi yapı stratejiye uyum sağlamak durumunda kaldı ve değişti. Yürümek dahası sürekli ilerlemek bir strateji olarak düşünüldüğünde emekleme, iki ayaküstünde durma da birer yapısal değişiklik olarak algılanabilir. Çocuk iki ayağı üzerine durduğunda yürüyebildiğini fark etmemiştir tam aksine yürümek için iki ayağı üzerinde durması gerektiğini fark etmiştir ve emeklemekten kurtularak iki ayağı üzerinde yürümeye koşmaya başlamıştır. İnsan her zaman genç olamıyor maalesef. Uzun yıllar bütün vücudu taşıyan o iki ayak gün oluyor üçüncü bir ayağa bir bastona ihtiyaç duyabiliyor. Yapı tekrar değişiyor. Stratejiye yeniden uyum sağlıyor. Yapılar stratejilere uyum sağladığı sürece stratejiler uygulanabilir, hayata geçirilebilir. Yapı stratejinin gereklerini yerine getiremiyorsa atıl kalır ve maalesef atıl kalan bir yapı da günümüzün rekabetçi şartları altında hayatta kalamaz. Hele hele artık teknolojinin hızına yetişmenin imkânsız olduğu, teknolojinin sadece insanları değil bütün bir çevreyi etkilediği bir çağda yapının son derece esnek olması, değişime olabildiğince çabuk cevap verip adapte olabilmesi gerekmektedir. Charles Handy, 2001 yılında Filler ve Develer adında bir kitap yazmıştı. İş dünyası için önemli mesajları vardı bu kitabın. Oradan hareketle büyük organizasyonlar fillere benzer. Fillerin hareketleri ağırdır çok çabuk hareket edemezler ama ufak bir hareketiyle bile çok yer değiştirirler (Pirelere göre tabi) Pireler ise fillerin aksine çok hızlıdır, çabuk reaksiyon gösterirler ve hızla yer değiştirirler. İşte bahsettiğim bu hızlı değişimler karşısında firmalar bir pire olabilmeli çabuk reaksiyon verebilmelidir. Çünkü bu değişime uyanlar kazanacak olanlardır.

Çin işi Güldür Bizi


Daha önceleri yazdığım bir yazı idi bu aslında... Soruman'da yazmıştım. Bu başlığa sebep olan durumun fotoğrafını da çekmiştim de yazı yayınlanırken resmi bulamamış ve yayımlayamamıştık. Bilgisayarımı kurcalarken resim çıktı karşıma ve burada ona yer vermeye karar verdim.

Çin hakkında her gün bir şeyler duyuyoruz. Çin Tehdidi, Çin’in Yükselişi, Çin Nüfusu, Çin’in Üretim Gücü, Çin Malı… Her yerde bir Çin haberi görüyorsunuzdur. Malumunuz üzere denizde kum Çin’de işgücü… Milyarlarca insan hatta robot misali çalışan milyarlarca insan sanırım daha doğru olur.

Bugün piyasalarda her ürünün bir de Çinli hali vardır. Yani Çin’de üretilmiş; ucuz iş gücü ve kalitesizliği sebebiyle muadiline oranla kat kat daha ucuz Çin ürünleri. Çinliler çalışmada ve de kopyalamakta çok üstün bir millet. Bir ürün yok ki bugün pazara girsin de yarın Çin’de aynısı üretilmemiş olsun. Artık “Made in China” yazılı insanlar göreceğiz diye bile bazen korkuyorum. Kopyalamakta üzerlerine yok dedik, öyle ki sorgulama inceleme falan yapılmaksızın doğrudan kopyalıyor adamlar. Nerede Ar-Ge yapanların emekleri, nerede Ar-Ge ye harcanan paralar. Düşünen kim. En son Kumtel firması benzer bir durumla karşılaşmıştı. Yeni geliştirdikleri bir ısıtıcının kalıbında oluşan bir defodan dolayı bu kalıbı atmışlar. Nasıl olduysa işte Çinliler bu kalıbı bulmuş ve defolu olmasına rağmen Kumtel’in piyasaya süreceği yeni ısıtıcıyı defolu olarak piyasaya sürmüştür. Cezayir ya da Fas’a çok büyük bir parti olarak verilecekken devlet bakanı Kürşat Tüzmen’in girişimleri ile bu ürünler pazara girmeden toplattırılmıştı. Bizimki de buna benzer bir hadisenin gözlerimizle tanık olduğumuz halidir.

Bir arkadaşım tatil için Dubai’ye gitmişti. Seyahati tam da Dubai’nin geleneksel alışveriş festivaline denk gelmiş, bol bol gezme imkânı bulmuş. Çin Pazarı elbette ki orada da var. Çin Pazarına giren arkadaşım sırayla gezinirken uzaktan kumandalı oyuncak helikopterleri görmüş ve bir tane almış. -Esasında evinde iki tane uzaktan kumandalı helikopteri var ama görünce dayanamıyor- Sonra biraz daha ileride aynı helikopteri daha ucuza görmüş onu da almış, derken biraz ileride biraz daha ucuza… Böyle böyle derken tam 5 tane helikopter almış. Alışveriş çılgınlığı bu mudur acaba ?

Seyahat dönüşü helikopterleri getirip salonun ortasına sergi misali serdi. Birkaç tanesini hediye olarak almış. Maksat hepsi çalışıyor mu diye kontrol etmek. Sırasıyla hepsini kutusundan çıkarıyor, kumandanın pillerini takıp ilk uçuşlarını yaptırıyoruz. Bir nevi kalite kontrol yani. Derken gözüm helikopterlerin bulunduğu kutulara takıldı. Tabi ki hepsi Çin Malı. Birinin üzerinde “For Ages 8+” yazıyor. 8 yaş üstü için yani. Tamam bu gayet normal. Sonra diğer kutuya bakıyorum. Onda da öyle bir şey yazıyor ama bu Çinli firma sanırım birazcık dikkatsiz davranmış ki tam bir kopyalama yapamamışlar. Onların kutusunun üzerinde “For Ages B+” yazıyor. B üstü yaş için ne demek acaba? Canım adamlar ne yapsın Latin alfabesini sanki her an mı kullanıyorlar… Ha 8 ha B benziyor işte… Bunu gösterdiğim arkadaşım kahkahayı patlattı, güldük eğlendik. Ah Çinliler akşam akşam güldürdünüz bizi…

12 Ekim 2008 Pazar

iphone Geldi Hoş Geldi


Yazmak için biraz geç kaldım farkındayım. Iphone geleli bir hayli zaman oldu. 26 Eylülde Turkcell'in yaptığı anlaşma sayesinde nihayet ülkemize de teşrif edebildi iphone. Dünya çapında bir çılgınlığa sebep olmuştu iphone. İnsanlar bu telefona ulaşabilmek için saatlerce bekliyorlar, mağaza önlerinde sabahlıyorlardı. Hoş buna sadece telefon diyerek geçmek biraz haksızlık olur.

Apple, Ipod ile bir devrime imza atmış, adeta dönüşüm muhteşem olacak sözünü bizzat yaşatarak göstermişti. Apple, Ipoddan aldığı rüzgar ile birlikte değeri milyar dolarları bulan cep telefonu pazarına da girmeye karar verdiğinde ne kadar başarılı olacağı tartışılıyordu. Apple, Iphone ile ipodda yakaladığı başarıyı cep telefonu pazarında da yakaladı ve kısa bir sürede beklediğini ve hatta beklediğinden fazlasını elde etti.

Iphone ilk olarak ocak 2007 de piyasaya sürüldü. İlk piyasaya sürülen modeli 4 ve 8 gblık versiyonlarıydı sonrasında 4 gblık versiyonunun üretimine son verilerek 8 ve 16 gblık versiyonları piyasaya sürüldü. Turkcell'in Türkiye'ye getireceği iphone acaba 3G desteği sağlayacak mıydı bunu merak ederken öğrendik ki Türkiye'de de 3G destekli yeni nesil Iphonelar sahne alacaklardı.

Iphone dünya piyasalarında oldukça yoğun bir ilgi gördü. Iphone'u bu kadar ilgi çekici yapan neydi? Kısa bir araştırmanın ardından hakkında kısaca şunları yazabiliriz.

Iphone 3G, çığır açan bir cep telefonu,geniş ekranlı bir iPod, zengin HTML e-mail ve tam web browsing özelliklerine sahip muhteşem bir internet cihazı diye tanımlanıyor.

Genel Özellikleri:

Ağırlık ve Boyut

* Yükseklik: 115mm (4.5 inc)
* Genişlik: 61mm (2.4 inc)
* Derinlik: 11.6 mm (0.46 inch)
* Ağırlık: 135 grams (4.8 ounces)

Bellek

* 8 GB veya 16 GB sabit hafıza.

Görüntü

* 3.5 inç Multi-touch (Çoklu-Dokunmatik) Ekran. Oldukça geniş bir ekran
* 160 dpi'da 480-320 piksel Çözünürlük
* Başka dildeki karakterleri gösterebilme

İşletim Sistemi

* Mac OS X(iphone sürümü)(Unix Tabanlı)

GSM

* Quad-band (850, 900, 1800, 1900 MHz)

Kablosuz Kapasite

* Wi-Fi (802.11b/g)
* EDGE
* Bluetooth 2.0+EDR

(Bluetooth sadece kablosuz kulaklık için, bu yüzden veri aktarımı yapamıyorsunuz)

Kamera

* 2.0 megapixel kamera. Bu kamera bu telefona az geliyor kanısındayım.

Ses

* Frekans Cevabı: 20Hz - 20,000Hz
* Desteklenen Ses Formatları: AAC, Korunan AAC, MP3, MP3 VBR, Audible (1, 2, ve 3), Apple Lossless, AIFF, ve WAV

Batarya Durumu

* Şarj edilebilir lithium ion pil
* Konuşma süresi: 8 saate kadar
* Standby süresi: 260 saate kadar
* Internet kullanım süresi: 6 saate kadar
* Video oynatma süresi: 7 saate kadar
* Müzik dinleme süresi: 24 saate kadar

Bataryanın yaklaşık 1 yıl kadar sonra değiştirilmesi gerekiyor.

Iphone da web tarayıcısı olarak Safari yer alıyor.

IPHONE Kaç Para ?

Peki bu telefona sahip olmak için ne kadar parayı gözden çıkarmak gerekiyor ?? İşte cevabı:

Iphone şuan Türkiye'de hem Turkcell tarafından hem de Vodafone tarafından satışa sunulmuş durumda. Her iki operatörde çeşitli kampanyalar yapmış durumda.Apple'ın sayfasında Iphone 3G için iki kat hızlı ve yarı fiyatına ibaresi kullanılmış ancak bu şimdilik Türkiye'de geçerli olmayacaktır. En azından fiyat konusunda....

Turkcell müşterilerine üç paket sunmuş durumda

1. Paket
150 dk. + 150 sms + sınırsız internet paketi. Bu paketin aylık ödemesi 75 ytl ve Iphone için de 279 lira ödüyorsunuz.

2. paket
500 dk. + 500 sms +sınırsız internet paketi. Bu paketin aylık ödemesi 115 ytl ve Iphone için de 189 lira ödüyorsunuz.

3.paket
1000 dk. + 1000 sms + sınırsız internet paketi. Bu paketin aylık ödemesi 145 ytl ve Iphone ücretsiz olarak veriliyor.

Bu paketlerin taahhüt süresi 18 ay. Yani bu paketlerden birini aldığınızda 18 ay boyunca paket ücretini ödüyorsunuz. Ayrıntılı bilgi için burayı tıklayabilirsiniz.

Sınırsız internet paketinin de bir sınırı var aslında ve bu 3 gb ile sınırlandırılmış. Bir de paket fiyatlarına özel iletişim vergisi (ÖİV)yansıtılacaktır.

Piyasaya Iphone süren bir diğer operatör ise Vodafone. Vodafone'nun sunduğu paketlerde şöyle

Vodafone Iphone Paketleri

1. paket
150 dakika konuşma+150 SMS+150 MB internet - iPhone fiyatı: 979 YTL - Aylık Ücret: 39 YTL

2. paket
350 dakika konuşma+350 SMS+350 MB internet - iPhone fiyatı: 779 YTL - Aylık Ücret: 69 YTL

3.paket
750 dakika konuşma+750 SMS+750 MB internet - iPhone fiyatı: 579 YTL - Aylık Ücret: 99 YTL

4.paket
1.500 dakika konuşma+1.500 SMS+1 GB internet - iPhone fiyatı: Ücretsiz - Aylık Ücret: 149 YTL

Bu paketlerde, iPhone cihaz ücretleri 12 eşit takside bölünerek ödenebiliyor. Bu paketlerin Turkcell paketlerinden farkı ise ödeme taahhüdünün 12 ay ile sınırlı olması. Yani aldığınız paket için 12 ay boyunca bu ödemeleri yapıyorsunuz.

Iphone piyasaya ilk çıktığında fanatikleri hayal kırıklığına uğramıştı. Çünkü tabir caizse dışı seni içi beni yakar durumu söz konusu idi. Bakalım Iphone 3G Türkiye'denasıl karşılanacak...

Son olarak belirtmekte fayda gördüğüm başka bir nokta daha var... Cep telefonlarında 3G genellikle görüntülü konuşma imkanı sağlayan bir teknoloji olarak bilinir. Bu aslında tam olarak böyle değildir. Iphone'dan bunu bekleyenler maalesef hayal kırıklığı yaşayacaktır. Çünkü Iphone 3G, görüntülü konuşma desteği sağlamıyor. Bir de Iphone'nun Apple mağazalarından alınıp yüklenebilecek 3. parti uygulamalarını da desteklediği söyleniyor ancak bunların birçoğu ücretli olduğundan insan ister istemez başka yollar arıyor. Eğer farklı iphone uygulamaları için böyle bir arayış içine girerseniz şuraya da bakabilirsiniz.




2 Ekim 2008 Perşembe

Yağmur

29 Eylülde Kıbrıs'ta ilk kez yağmuru gördüm. Buraya geleli yaklaşık 2.5 ay oldu ve bu geçen iki ay o kadar kurak geçmişti ki benim gibi Karadenizli biri için bu kadar kuraklık pek alışılacak bir durum değildi.

Genel olarak yağmuru çok sevmediğimi sanırken meğerse ne kadar severmişim yağmuru ki bu yağan ilk yağmurun altında bulunca kendimi anladım bunu... Islana ıslana yürüyordum. Yerler toprak değil de kum olduğundan ilk yağmurda cilim cilim çamur olmuştu ortalık... Buna rağmen seviyordum yağmuru... Yağmur ile ilgili yazdığım bir yazı geldi sonra aklıma... Hazır Pazartesi Yazılarını burada yayımlamaya başlamışken o yazının da sırası geldiğini düşündüm... İşte 8 Ağustos 2006 da yazdığım "Yağmur" yazısı...

****

İnsanoğlunun istekleri bitmez… sınırsız istek.. sınırlı kaynak…İstekler o kadar sınırsız oluyor ki bazen ne kaybettiğimizin farkına bile varamıyoruz..nasılsa o kaybettiğimizi de isteyebiliriz. Konfüçyüs’ ün deyimiyle biz insanoğlu bir garibiz.. Para kazanmak için her şeyimizi harcayabiliyoruz, her şeyimizi… En önemlisi sağlığımızı bile harcayabiliyoruz..sonra da kazandığımız paralarla kaybettiğimiz sağlığımızı geri kazanmaya çalışıyoruz.

Dön dolaş aynı yere geliyoruz biraz yaşlanmış olarak

***

Son günlerin en sıcak günlerini yaşıyoruz .. O kadar sıcak ki başımızı serin ofislerimizden dışarı çıkarmak bile gelmiyor işimize…bir de serin olmayan ofisleri düşünüyorum…tahtaya vuruyorum..eski bir alışkanlıkla…

***

Ben yağmuru pek sevmem daha doğrusu kapalı havaları pek sevmem..yağmur altında ıslanmak hiç hoşuma gitmez eğer ki yalnızsam…

Bir de İstanbul’da yaşadığımı göz önünde bulundurursak İstanbul yağmurlu günlerde hiç çekilmez, canını sıkar insanın

***

Pencere önünden dışarıyı izlerken sınırsız isteklerimden biri uyanıverdi homurdanarak…
yağmur… sağanak bir yağmur.. o kadar şiddetli bir yağmur ki çatılara vuran yağmurun sesini duymalıydım kulağımda…

Yağmurdan kaçan insanlar geldi bir an gözüme...Tebessüm ettim…

***

Bu yazı düne aitti esasında…yarım kalmıştı, varmış bir hikmeti demek ki bu sabah gök gürültüsüyle uyandım…Hem de mevsimin en sıcak günlerinin yaşandığı şu günlerde…

Acaba başka bir şey mi isteseydim diye düşündüm biran.. Pencereye çıktım yağmuru izlemeye…Yağmur ki ne yağmur tam istediğim gibi…Sesine uyanacak kadar şiddetli bir yağmur ve topraktan yükselen harika koku...

Güzel bir başlangıç... Eğer ki trafik tıkanmadıysa... Bugün acaba ne istesem.



1 Ekim 2008 Çarşamba

Nehir, Balık ve Ağaç

“En son nehir zehirlendiğinde, en son balık avlandığında ve en son ağaç kesildiğinde paranın yenecek bir şey olmadığını anlayacaksınız.” Bir Kızılderili atasözü...

Ortaokul yıllarında bir diş hekiminin yanında çalışırken her sabah bu söz karşılardı beni….

Kapının karşısında kocaman bir tablo…insanın kolay kolay unutamayacağı kadar büyük tablo….

O yıllardan kazınmış aklıma… en son nehir , en son balık, en son ağaç…

Yıllar sonrasında çalışma hayatının içindeyim ve bazen öyle şeyler duyuyor öyle şeyler görüyorum ki son nehir, son balık ve de son ağaç geliyor aklıma… Korkuyorum….

Çok büyük şirketlerde çok güzel yerlerde çalışan insanlar….Kiminin imrenerek, kiminin kıskanarak baktığı mevkiler ve oradaki insanlar…Onlardan gördüklerim duyduklarım beni korkutanlar…

“Şu üzerimde gördüğün elbiseyi bile kardeşim aldı… O kadar yoğun çalışıyorum ki bir türlü alışveriş yapmaya fırsatım olmuyor…İşten çıktığımda kapanmış oluyor mağazalar..Hafta sonlarım zaten felaket…Ben çalışıyorum, kardeşim de harcıyor…”

“Ailemle en son ne zaman birlikte bir pikniğe gittiğimi hatırlamıyorum.”

“Çocuklarımı görmeyeli kaç gün oldu…Onlar uyurken çıkıyorum evden, döndüğümde onlar uyumuş oluyorlar.”

“Annemleri ziyaret etmeyeli neredeyse bir yıl oldu.”

Tanıdık geliyor mu bu konuşmalar size ? Umarım hala bu konuşmalara yabancısınızdır, bu sözleri hiç sarf etmemişsinizdir…size hiç tanıdık gelmiyordur…Eğer “tanıdık geliyor da ne demek bizzat yaşıyorum, söylüyorum” diyorsanız son nehri, balığı ve ağacı düşünün derim ben….

Dahası….

Bir yerde okumuştum da çok hoşuma gitmişti… “İnsanlar tuhaftır hep şaşırtır beni…Para kazanmak için sağlıklarını kaybederler…Sonra da kaybettikleri sağlıkları kazanmak için kazandıkları paraları verirler…”

Bu sözü hatırlayın derim….

Bir musibet bin nasihatten yeğdir hesabı ben bu sözü ancak sağlığımdan bir şeyler yitirdiğimde hatırladım maalesef ve bir nefes sıhhatin nasıl her şeyden daha önemli olduğunu gördüm.

Size soruyorum….Harcayamayacağınız kadar para kazanmak… hep daha fazlasını istemek…

Hayatımızdan, zamanımızdan, sevdiklerimizden fedakarlık yaparak kazandıklarımız ve bunların karşısında kaybettiklerimiz…

Değer mi ?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Labels

14 şubat 1994 unesco kültür mirası 2 ağustos sertab erener konseri 22 nisan 22 nisan dünya günü 23 nisan 4440375 Adam Faver adsl adsl hızı ağaç akademik spam Alfred Chandler alışkanlık alışmak amazon kindle amos koyu anıtur arastacılar ashab-ı kehf askerlik aslolan aşktır aşk avanos avanos restoran Avea avea sesli imza ayşe arman azim aziz basil aziz george aziz onuphrius aziz theodere back up balık balkonda düşen pc bayat ekmek bayat ekmek satışı bencillik beyazıt kulesi beyazıt kulesinde hava tahmini beyazıt yangın kulesi biopro bir varmışım bir yokmuşum blackberry blackberry hediye uygulamalar blackberry kesintisi blog blogger bloggerda yeni görünümler bolu böyle korunamazsınız bu böyle cehennem cemiz topuzlu cennet charles handy çarıklı kilise çiçek sepeti çiçek sepeti mail adresi çiçek teslimatı çin çin malı çocukluk Deneyimler dinamik görünüm doğum günü Dustin Hoffman duvar dünya günü e-ink earthday ekmek satışı elektronik kitap okuyucu elmalı kilise engel eski çarşı Eskişehir etki alanı bloggerda olan websiteleri FCT fenerbahçe fikriniz çöpe gitmesin filler ve pireler fotoğraf gemiler GeziNotları girşimcilik google analytics gölcük gölcük milli parkı gördüklerim göreme açıkhava müzesi gül şurubu günlüklü güvercinlik vadisi güzel atlar diyarı harbiye açık hava hatıra hayal hayat ekspres Haydarpaşa haydarpaşa garında yangın haydarpaşa tren istasyonu Henri Charriere herşeyden biraz heryöne sınırsız tarife hizmet kalitesi HP hürriyet pazar ikimiz bir fidanın ikinci abdülhamit inovasyon iphone iphone 3G iphone satışı iphone turkcell iphone uygulamaları istanbul iş dünyası John McConnell kabak kapadokya kapadokya şarabı kaputaş karşı mahalle keder kelebek kelebekler vadisi kıbrıs kıbrıs günleri kızıl çukur kızıl vadi kızıl vadide gün batımı Kişisel kişisel blog kitap kitap basımı kod konseri koparılan çiçekler kopya ürün kral konserleri LAP LAMBERT Academic Publishing mersin mutluluk müşteri memnuniyeti nankör kedi narlıkuyu nehir netbook nostalji o tabak bitecek klibi okuduklarım Olasılıksız ortakent OrtayaKarışık ovabükü panaroma papillon para pazar pdf peribacaları profilo Rastladıklarım ReklamArası reklamlar rengarenk RIM RIMden Hediye sadakat safran safran çiçeğinin faydaları safranbolu Sakarya Ekspresi satış danışmanı seben sertab erener sesli imza sevgililer günü sevilla sevinç seyahat sınırsız tarife solan güller sony reader Steve McQueen strateji şeker bayramı tanıtım tatil TEB TEB Akıl fikir yarışması teknoasistan teknoloji teknosa teknosa deneyimi tokalı kilise tren Tren Saatleri ttnet turasan turasan şarapları turk telekom Turkcell türban türk telekom Türk'ün zekası uçhisar uçhisar kalesi ulusoy turizm unutmak üç güzeller peribacaları ürgüp Vodafone vodafone sesli imza websitem neden görüntülenemiyor wordpresse google analytics kodu nasıl konur yağmur yapı yazım yanlışları yedi uyuyanlar yemeniciler arastası yılanlı kilise yüksek lisans tezi zaman zeus tapınağı zor kadın
 
Copyright 2009 HeRşEyDeN BiRaZ. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan