15 Aralık 2010 Çarşamba

Yarın Hava Nasıl Olacak- Beyazıt Kulesi'ne Soruyoruz

İstanbul Beyazıt Meydanı'nda tarihe dimdik duruşuyla meydan okuyan, deniz tarafından bakıldığında İstanbul siluetini renk katan, anlam katan yapılardan birini görürsünüz. Beyazık Kulesi'nden bahsediyorum. Beyazıt Kulesi bugünlerde bir hayli telaşlı olmalı. Yeni görevine hazırlandı. Daha doğrusu yaklaşık 15 sene ara verdiği görevinin başına döndü tekrar. Beyazıt Kulesi, hava durumlarını bildirecek tekrardan. Beyazıt Kulesi'nin kaderinde bu var. Hep birşeyleri haber vermek. Uzun yıllar boyunca Osmanlı döneminde itfaiye teşkilatı tarafından Yangın Gözetleme Kulesi olarak hizmet veren Beyazıt Kulesi, bir zaman sonra gözetleme kuleliğinden, hava durumu sunuculuğuna geçiş yapmıştır. 1995 yılına kadar da bu görevine devam etmiş ancak 1995 yılında bu faaliyetine de son verilerek  kendi kaderine terkedilmiş. Ta ki bugüne kadar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Aydınlatma ve Enerji Müdürlüğü, Siemens AŞ ve Osram AŞ nin ortaklaşa çalışması ile kuleye eski görevi verilmiş. Hem de bu sefer evvelkilerden çok daha güzel ışıklandırılmış olarak.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Etki Alanı Blogger Olan Sitelerin Görünmemesi ve Çözümü

Bir kaç ay evvel benzer bir problem ile karşılaşmıştım ancak o zamanlar siteme daha yeni yeni başladığımdan çok üzerinde durmamış, duramamıştım.

Aralık başında yine benzer bir sorun yaşamaya başladım. Bu kez konuyu daha dikkate değer buldum. Sahip olduğum site İngilizce içerikli ve doalyısıyla yurtdışından gelen ziyaretçi sayısı daha fazla. Onların tarafında bir sıkıntı yok zaten ama ziyaretçi Türkiye'den olunca güzel ülkemin güzel yasaları/yaptırımları birer engel olarak beliriveriyor. Konu genel hatları ile Google ve Telekomunikasyon Kurulu arasında olan birşey ancak sonucu bizleri derinden etkiliyor.

Uzun aramalar sonrasında aklıma yatan bir yöntemi denemeye karar verdim ve mutluyum ki sorunu da çözdüm. Sonra burada sizlerle paylaşmaya karar verdim. Olur da bir kişi faydalanır, ne ala kendi adıma.

11 Aralık 2010 Cumartesi

TEB Akıl Fikir Yarışması- Fikriniz Çöpe Gitmesin

Türk Ekonomi Bankası (TEB) sektöründe sunduğu yenilikçi ürün ve hizmetlerle farkındalık yaratan bir bankadır. Ürün ve hizmetin çok kolaylıkla taklit edilebildiği günümüzde tüketici artık sayısız seçeneğe sahip ve bu da tüketici güçlü kılıyor. Bu noktada ürün ve hizmet sağlayıcılar güçlü tüketici karşısında rakiplerinin bir adım önüne geçmeye çalşıyor. Artık sadece kaliteli üretmek, ya da ucuza satmak yetmiyor, bunu artık neredeyse herkes yapabiliyor. İşte bu noktada günümüzün yeni modası "inovasyon" ortaya çıkıyor. Şuan için buna moda diyorum kalıcı olup olmayacağını hepimiz göreceğiz. Zira geriye baktığımızda çok da bir geçmişinin olmadığını görebiliriz.

TEB, gerek İnovasyon kültürünü kitlelere yaymak, gerekse gelenek haline getirdiği yaratıcı fikirleri hayata geçirmek adına yine bir Akıl Fikir Yarışması düzenliyor. Yarışmanın son katılım tarihi 31 Aralık 2010. Yarışma genel hatları ile kişilerin; bankacılık ve finans sektörüne (leasing, faktoring, tüketici finansmanı, sigorta..vb) yönelik yaratıcı Fikir / Projelerini, hayata geçirebilme fırsatı bulabilecekleri bir inovasyon yarışmasıdır.

Ağlamayan Çocuğa Meme Vermezler- TTNet Deneyimi-Sahne- 2

Bir önceki yazımda  Türk Telekom ve onun çağrı merkezinde çalışmayan sisteminden dem vurup, internet hızı ile ilgili yaşadığım problemi anlatmıştım..Çağrı merkezine tekrar açtırdığım arıza kaydından bir gün sonra akşam saat 7 gibi TTNet'ten aradılar. Dedim sonunda akıllarına geldik de bir arayan oldu. Problem giderilmiş! Allah Allah, hayret ettim madem bu kadar çabuk oluyordu bu iş ne diye haftalardır uğraştırıyorsunuz diye düşünürken bir yandan da bilgisayarımı açıyorum. İnternet sorunumu çözmüşler, hem de kökten... Artık hiç internetim yok :) Modemin güç ışığından başka bir ışığı yanmıyor. Yine aynı oyun oynanacak, yine ben kızacağım onlar dinleyecek ama yapacak birşey de yok... Istemeye istemeye elim telefona gitti gene çevirdim 444 0 375 i. Bu sefer sordum önce sisteminiz çalışıyor mu diye. Hayret ki çalışıyor, bu iyiye işaret. Anlattım yine derdimi, yine bir arıza kaydı açıldı. Yakındır ben arızaya bağlayacağım. 

6 Aralık 2010 Pazartesi

Türk Telekom Çağrı Merkezi ve Çalışmayan Sistemi

Türk Telekom ADSL Çağrı Merkezi'ni hiç aradınız mı bilmem ama ben son bir kaç aydır internet beni çıldırttıkça arıyorum... ve maalesef daha farklı bir senaryoyu oynayamadık çağrı merkezindekiler ile.

Senaryo oldukça basit: Internetin yavaşlığından muzdarip bir bir kullanıcı sinirli bir şekilde 444 0 3 75 i arar.. Anonsları uzun uzun dinledikten sonra önce üçü sonra sonra biri tuşlar. Bu sefer de bir müşteri temsilcisinin müsait olmasını bekler. Üç dört dakika iyimser bir bekleyişten sonra kullanıcı anlatmaya başlar derdini...Bir heyecanla anlatır anlatır, sonra müşteri temsilcisi lafa girerek:" Beyefendi öncelikle bizi aradığınız için teşekkür ederiz ANCAK şuanda sistemlerimizde teknik bir arızadan dolayı size hizmet veremiyoruz. İlerleyen saatlerde bizi tekrar ararsanız size yardımcı olmak isteriz. Anlayışınız için teşekkür ederiz."

28 Kasım 2010 Pazar

Haydar Paşa Tren İstasyonu- Evsiz Kalan Martılar

Anadolu'dan İstanbul'a trenle gelenlerin son durağıdır Haydarpaşa Tren İstasyonu. Nice Türk filminde filmin kahramanı bir elidne bağlaması bir elinde bavulu  buradan başlar İstanbul macerasına. İstanbul sen misin büyük ben mi yakarışlarının en yakın tanıdığıdır çoğunlukla.. Daha kimbilir nelere tanıktır yaşlı istasyon... Denizin dibinde olabildiğince heybeti ile dikilmekte önünden geçen gemilere dahası geçen zamana şahitlik etmektedir yorgun istasyon.

Her Kadıköy'e gittiğimde elimde makinem varsa muhakkak bir karesini çekmişimdir Haydarpaşa'nın...İstanbul'un simgelerinden biridir benim için. Ne yazık ki bugün ciddi zarar aldı bu heybetli İstanbul simgesi... Çıkan bir yangın ile birlikte çatısı ve dördüncü katı yandı kül oldu... Evim yanmışçasına üzüldüm. Elimizin altında duran bu tarihi eserleri koruyamıyor olmamıza yana yana üzüldüm duyduğumda yangını.

Haydarpaşa tren istasyonu 2. Abdülhamit'ten İstanbul'a bir hatıra idi... O'nun meşhur Anadolu Hicaz demiryolu projesinin mihenk taşıydı Haydarpaşa..Aslında bu başına gelen ilk kaza değildi Haydarpaşa'nın. Çok badireler atlatmış, çok görmüş geçirmişti. Ancak bizim nesil yalnız bunu bilecek... Yanan Haydarpaşayı...

1900lü yılların başında 2. Abdülhamit'in emriyle Almanlar tarafından yapılan bu istasyon 100. yaşını yeni yeni devirmişken bu seferde yangın çıktı başına... yakıp geçti yangın da...

Şimdi uzun uzun araştıralacak yangının çıkış sebebi.. Bizim olağan halimiz değil midir ki zaten bu.. Önce bir musibet olsun ondan sonra bakarız niye olmuş nasıl olmuş... Pekala, bir sigara izmaritinden dahi çıkmış olabilir... Bu sebebi bulsanız ne olur bulmasanız ne olur... Kim ders alacak ki sanki.. Mühim olan o sigara izmaritini ya da ne bileyim sigortayı kazaya mahal vermeyecek şekilde bırakmakta idi çözüm... ama çok zor değil mi... Birşey olmaz nasılsa mantığı yine iş başında...

Uzun lafın kısası, geçmiş olsun martılar bir süre başka yerlerde yuva arayacaksınız kendinize, yüzyıllık yuvanız tarihe karıştı az önce...

Ve sana da geçmiş olsun... Haydar Paşa...




26 Eylül 2010 Pazar

Google Analytics Kodu Wordpresse nasıl eklenir ?

Bugün bir ara bu soruya cevap bulmaya çalıştım ve de buldum.... Sonra belki başka benim gibi arayanlar olmuştur deyip buraya yazayım dedim... (blogger üzerinde yapan bir blogda wordpress ile ilgili yazı yazmak.... hmmm biraz ironik oldu sanki)


Şimdi öncelikle Google Analyticsden alınan kodun yapıştıralacağı yeri bulmak gerekiyor wordpressde.

Google Analytics kodunu aldıktan sonra wordpressde Görünüm>Temalar>Editör bölümüne gidilir.



Buradan footer.php sağ menüden seçilir ve bu kod < /body > den öncesine yapıştırılır....

İşlem tamam...

10 Eylül 2010 Cuma

Ramazan bayramınız Kutlu Olsun

Çocukluğumun bayramlarından aklımda kalan en güzel en tatlı hatıra annemden gizli gizli kaçırıp yediğim Çikolinlerdir…

Yine bayram tatili sebebi ile Bafra’ya gittiğim bu sene çarşıda bir şekerci de denk geldim Çikolinlere.. Hemen aldım bir kilo aklıma gelen çocukluk hatırası ile. Yıllar evveldi, yaklaşık 20 sene evvel. Komşular gelmiş annem ile oturuyorlar bense bahçede top oynarken arada annemlere gözetliyor; sonrasında arka odaya sızıyordum sessizce… Hedef dolaptaki çikolinler. Önce bir iki sonra dört beş derken üçüncü ve sonraki sızma operasyonlarında avuç avuç götürmeye başlamıştım. Her seferinde arka bahçeye kaçıyor, dolaptan kaçırdığım çikolinleri afiyetle mideye indiriyordum. Sonraki sızmalarda ise acı gerçekle karşı karşıya kalmıştım. Koca paket bitmişti… Tatlılığın verdiği sarhoşlukla durumun farkına varmamış, alenen suçumu ortaya çıkarmıştım… Annem anlayacaktı hay Allah ne vardı hepsini yiyecek. Ne deyip de kandıracaktım ki annemi ? Böyle böyle düşünürken akşam ettik ki bir karın ağrısı peydah olmaz mı ? Yerimde duramıyorum, anneme de diyemiyorum ama annem bu kaçar mı ondan.. Anladı tabi hemen vaziyeti. Ben de istemeye istemeye itiraf ettim. Annemin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Koca paket şekeri nasıl yiyebilmiştim ? Sonrasında tabi sabaha kadar karın ağrısı...Bugün bile hala anlamış değilim hatta şimdi deseler ki al sana bir paket şeker ye bakalım. Sanırım yiyemem yine bir paketi.

Ramazan bayramı ya da başka bir deyişle şeker bayramındayken aklıma geliverdi bu eski hatıra. Siz siz olun kendinizden geçmeyin şeker yerken. Benden söylemesi, küçüklükten tecrübe ettim biliyorum.
Ramazan bayramınız, şeker bayramınız kutlu olsun… Şeker tadında bir bayram geçirmeniz dileklerimle.

15 Ağustos 2010 Pazar

Nankör Kedi

Kediler... Hep nankörlükleri ile ün yapmışlardır. Üstüne türküsü bile vardır İbrahim Tatlıses'ten.

Geçenlerde bir arkadaşım ile oturmuşken Iphone ekran koruyucusu olarak bir resim gözüme çarptı. Resmi gördüğümde ise çok çok hoşuma gitti. Nankör kedi bir kez daha çıkmıştı piyasaya ama bu sefer niyeyse ben de kendimi bir an böyle hissettim ya da hissetmek istedim. Bu sevgili pisicik (!)diyordu ki: " Ben para için çalışırım eğer sadakat istiyorsan bir köpek al!"


Bu bizim için de böyle değil midir ? Hepimiz para için çalışmıyor muyuz ? Herşey para değil elbet ama parasız da olmuyor değil mi ? Körü körüne bir işe bağlanmak ne kadar mantıklıdır ? Bir kedi olmak bu noktada doğru olan değil midir ? Gece gece böyle birşey geldi aklıma bilemedim...

Türkiye'nin En İyi 10 Plajı

Geçenlerde bir e-mail gelmişti bana Türkiye'nin en iyi 10 plajı ile ilgili olarak...The Guardian'ın fotoğraflarına da yer verdiği "Türkiye'nin en iyi 10 plajı" ve özelliklerini içeriyordu e-mail. The Guardian'da böyle bir haber yapılmışmıdır bilmiyorum ama e-mailde adı geçen plajlardan bir kaçını biliyorum ve gerçekten de gidilesi görülesi yerler. The Guardian'ın sitesinde böyle bir haber bulamadım bu sebeple o e-mailin yalancısıyım:)






Buyrun ilk 10:

1.Ovabükü: Çevresindeki küçük lokanta ve pansiyonlarıyla birlikte plajının parlayan çakıl taşlarıyla Ovabükü, Datça yarımadasına gizlenmiş üç koydan en güzeli.

2.Kelebekler Vadisi: İki yüksek kayalığın arasında kalan, çoğu ziyaretçisinin Fethiye ve Ölüdeniz'den kalkan teknelerle ulaştığı vadide elektrik, yol ve inşaat bulunmuyor ancak kamp yapmak serbest. Kelebekler Vadisi zaten halihazırda Dünya Miras listesi arasında yer alıyor. Kelebekler Vadisi denilmesinin sebebi de barındırdığı 80 civarındaki kelebek ve özellikle de Kaplan Kelebeliği.

3.Amos: Bozburun yarımadasındaki iki tatil köyünün arasına gizlenmiş küçük bir koy olan Amos, ahşap şezlonglarının arasına çakıl taşları dağılmış plajıyla, Marmaris'in ışıklarına rağmen koy boyunca uzanan bozulmamış bir güzelliğe sahip.

4.Gemiler: Ölüdeniz'in yakınında bu kadar sessiz bir yer olduğuna inanmanın güç olmasına rağmen Gemiler, etrafı çam ve zeytin ağaçlarıyla çevrili olup taze mezeler ile soğuk bira sunan birkaç güzel restoranıyla sessiz sakin bir koy.

5.Çıralı: Ağaç evleriyle ünlü Olimpos'un hemen ilerisinde bulunan Çıralı'nın, caretta carettalar için 3kmlik koruma alanının bulunduğu plajıyla huzur veren bir atmosferi bulunuyor.

6.Kaputaş: Kalkan-Kaş yolu üstündeki mola duraklarından biri olan Kaputaş, hiçbir tesisin bulunmadığı plajıyla denize girip güneşlenmek için iyi bir seçenek.

7.Hisarönü Koyu: Datça yarımadasına bakan iki küçük plajı, Türkiye'nin 20 sene öncesini hatırlatan restoran ve küçük pansiyonlarıyla Hisarönü Koyu, esintili havasından dolayı rüzgar sörfçülerinin tercihi.

8.Ortakent: Bodrum yolu üzerinde, su kayağından yelkene pek çok su sporunun yapılabildiği plajıyla Ortakent, büyümeyen çocuklar için iyi bir tatil seçeneği. Ortakent temmuzun son haftasında tatile gittiğim Bodrum'da bir günümü ayırarak tekne turuna gittiğim yerlerden biriydi ve tek kelime ile hayran oldum. Burada güzel bir "Banana" keyfinden sonra Akvaryum koyuna doğru yola çıkmıştık.

9.Günlüklü: Fethiye yakınında, hafta sonları koyun sürülerinin plaja indiği, etrafı çam ormanları ve sakız ağaçlarıyla kaplı Günlüklü, büyük bir kaçamak isteyenler için iyi bir seçenek.

10.Kabak: Kelebekler Vadisi'nden çıkılan patika yolla ulaşılan Faralya yakınındaki Kabak, birkaç kamp alanının dışında hiçbir şey bulunmayan plajıyla ve yemyeşil çam ormanlarıyla çevrili tüm dünyayı uzakta bırakıyor.

Gönül dilerki bu yerleri henüz güzelliklerini kaybetmemişken gidip görmek... Göremeyenlere de tez zamanda görebilmeleri dileklerimle.

2 Ağustos Cemil Topuzlu Sahnesi Sertab Erener Konseri-2.Bölüm

Sertab Erener kısacık bir ara veriyor. Sahne kızıllaşıyor birden. Aşk kızıllığına dönüyor sahne. Sanırım sıradaki şarkıyı biliyoruz. Sertab geliyor sahneye. Aşk kızıllığında bir sahne, sahnede Sertab ve sırada AŞK. Bu şarkıyı dinleyip de Sertab Erener’in sesine hayran olmamak mümkün değil. Harbiye Açık Hava Sahnesi Aşk ile Sertab ile eşsiz gecelerinden birini yaşıyorken seyirciler böyle bir geceye şahit oldukları için şanslı hissetmeliler kendini. Ben kendi payıma hissediyorum en azından.
Aşk kaç büyümden,

Aşk dön ölümden,
Aşk bir sebepten,
Gel gir dünyama.
Aşk dön ölümden,
Bir sebepten, gir dünyama.
Aşk dön ölümden,
Geç tenimden, gel gir dünyama.
Aşk vur yürekten,
Aşk yak gönülden,
Aşk geç tenimden,
Gel gir kanıma.



Aşk’ın sarhoşluğunu henüz atamamışken üzerimizden Sertab yine kayboluyor birkaç saniyeliğine ve sonra sahnenin ortasında platform yükselmeye başlıyor. Spotlar paltformun üstüne vurduğunda bir masal perisi gibi beyazlar içinde Sertab çıkıyor karşımıza. Masal perisi demişken başladığı şarkı da masalımsı bir şarkı değil mi? Bir Varmışım bir Yokmuşum diyor Sertab Erener. Bu şarkı bana sözleri itibari ile o kadar tanıdık geliyor ki sonradan yaptığım kısa araştırmada nereden tanıdık geldiğini öğreniyorum. Bir Varmışım Bir Yokmuşum, Pinhani’ye (Sinan Kaynakçı) ait. Bir Pinhani hayranı olarak sözlerinden hissetmiştim bunun bir Pinhani şarkısı olduğunu.
Aslında bu kadar da kırılgan değildim
kendi yarattığım düşmanlara yenildim
bir kayboldum sonra tekrar belirdim
masallardaki gibi bir varmışım, bir yokmuşum
Acaba Pinhani söyleseydi bunu nasıl olurdu?
Bir Çaresi Bulunur a geçiyor Sertab bir varmışım bir yokmuşum ardından ve bizi masaldan uyandırıyor.
Sesimde söyleyemediğim sözler var
gizleyemediğim gözyaşlarım
silip de unutamadığım sabahlar
kokladığım eşyaların

bir çaresi bulunur elbet yarın
yeniden yaşamanın
bir çaresi bulunur elbet canım
bir uyuyup uyanalım
Cidden uyuyup uyanınca bulunur mu her şeyin çaresi? Bunu sahnede şarkı aralarında izleyicileri coşturan arkadaş da soruyor Sertab’a (Adı Evrim miydi acaba? ) Sertab, en azından uykunun iyi geldiğini söylüyordu.
Sonrasında Bahçede’ye başladı ki ah bir an şarkının dediği gibi seyre dalsaydım dedim
Bir yaz gecesi, otururken bahçede
Ateş böceklerini seyre daldım
Dolunay gökte, yakamoz vurmuş dibe
Ateş böceklerini seyre daldım
Böyle seyre dalsaydım diye düşünürken Hakkı Bulut’un efsane şarkısı çalınıyor şimdi kulaklarımıza yeni düzenlenmiş haliyle Sertab’ın sesinden hep bir ağızdan ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız diye inletiyoruz Harbiye Sahnesi’ni.
Zaman su gibi akıp giderken Sevdam Ağlıyor ve Aslolan Aşktır ile yeniden eskilere dönüyoruz. Gel Barışalım’dan sonra Sertab, vokalistini davet ediyor yanına. Vokalisti Zeynep Vurulduk şarkısını seslendiriyor. Bu kadar büyük bir kalabalığın karşısında başta heyecanlansa da Vurulduk şarkısını oldukça başarılı bir şekilde seslendiriyor.
Zeynep’ten sonra Sertab yine küçük çaplı bir şovla Eurovision şarkı yarışmasında birinci olduğu şarkı ile bizi kendimizden geçiriyor. Biz böyle kendimizden geçmişken sanki daha da kendimizi kaybedelim istercesine Sertab Yanarım şarkısını seslendiriyor.

Yanarım yanarım, gün geçer yanarım
Ah gecelerin hesabını kimlere sorarım
Yanarım yanarım ne yapsam yanarım
Ah gecelerin hesabını kimlere sorarım

Yanarım ile yanarken son albümünden yine bir Soner Sarıkabadayı imzalı şarkı ile daha ne kadar kendimizden geçebilirizi denemek istediğini gösteriyor ve Bu Böyle diyor Sertab.
O zor günler solan günler eskidendi geçti
O zaman âşık olduğum rüzgârlar esti esti geçti
geriye sadece yarım, yarım sevgiler
yüzüme inceden uzun, uzun çizgiler
öznesi kalan süresi kısalan cümleler
yalan dolan birkaç resim kaldı..

aşk seni bulabilir de,
uzakta durabilir de,
samimi oluyor derken
mesafe koyabilir de,
bu böyle..
vurabilir de..
ilgisiz durabilir de,
onu sana katıyor derken
tuzaklar kurabilir de..

bu böyle..

aşk seni bulabilir de
uzakta durabilir de
onu sana katıyor derken
tuzaklar kurabilir de.

bu böyle..

Ve böyle böyle derken bitiyor bir konser… Harika 2 saatin ardından bir anda bir boşluğa düşmüş gibi kalıyoruz öylece… Sertab Sertab Sertab diye kalabalık çığlık atarken alkış yaparken, sahnede ışıklar sönmüşken bir hareketlilik görüyoruz… Geri gelecek galiba umuduyla daha çok bağırmaya daha çok alkışlamaya başlıyoruz ve rengârenk bir kostüm ile yine karşımızda… Başladığı şarkı Rengârenk ile…

Ah keşke hiç bitmesin derken bu şarkı da bitiyor ve artık insanlar biten konserin hüznü ile yavaş yavaş çıkışa yönelirken gecenin hala sürprizleri olduğunu bizzat Sertab gösteriyor bize… Lal ile geri dönüyor ve vedasını Lal ile yapıyor…
Ne iyi yapmışım gelmekle… Harika bir geceydi ve bu düşünce etrafında dolanan binlerce benzer cümle geçiyor aklımdan…

İyi ki varsın Sertab Erener… İyi ki gelmişiz seni dinlemeye…

2 Ağustos Cemil Topuzlu Sahnesi Sertab Erener Konseri-1.Bölüm

2 Ağustos akşamı iş çıkışını bekliyorduk. E hadi akşam olsun da konser vakti gelsin diye… İş yerinden arkadaşlarımlar Sertab Erener konserine gidecektik. Sertab Erener, oldum olası sesini hayranlık duyduğum, sanatı ile ön planda olmayı her daim başarmış nadide sanatçılardan biridir.

Harbiye Açık Hava’da yapılacak konsere öylesine yoğun bir ilgi vardı ki daha yüzlerce metre evvelinden insan kalabalığının gittiği yönün konsere giden yol olduğu ayan beyan görünüyordu… Bizler de sayısız insan kalabalığının içinde Cemil Topuzlu Sahnesi’ne vardık. Saat 21 de başlayacak konser biraz gecikme ile başladı… Sabırsız kalabalık gibi biz de alkışlarla Sertab Erener’i bekliyorduk ve derken vakit geldi…

Maviler içinde belirdi Sertab Erener sahnede. Açılışı son albümünden Rengârenk ile başladı. Rengarenk müziği Slumdog Millionare’in film müziği olan Ringa Ringa’ya ait… Sözler ise Nil Karaibrahimgil’in elinden çıkmış… Müzik ve söz o kadar güzel uyum sağlamış ki insan daha duyar duymaz içi kıpır kıpır oluyor.

Ve derken müzik bitiyor Sertab Erener bizlere hoş geldin diyor. Ne de güzel etmişiz gerçekten gelmekle, daha ilk şarkıdan harika bir konserin bizi beklediğini hissediyorum. Daha biz yerimize bile oturmadan ikinci şarkıya geçiyor. Bu şarkı da son albümü Rengarenk’in çıkış parçası olan Koparılan Çiçekler. Sözler son bir iki yılın hit şarkılarının söz yazarlığını yapmış Soner Sarıkabadayı’ya ait.

Sözler o kadar basit ve de o kadar güzel ki… Sanırım bunu bu gece daha birçok kez söyleyeceğim.

İyi ki varsın
iyi ki sevmişim seni
hem aldığın, hem çaldığın
helal helal sana

yok istemem diyen gönlüm
çöle bile razı şimdi
yanlış yola giden bendim
lütfen dön gel

ben yazdım kadere hüznü perişanı
sonu gelmez yine de bitemez ümitler
ama yoksa bahçemin eski şanı
sebebi koparılan çiçekler

En sevdiğim kısmı ilk iki cümle. İnsanın bunu diyebileceği birinin olması büyük bir mutluluk kaynağıdır az ve öz sözle.

Sertab Erener konsere son hızla devam ederken biz grup olarak şarkı sırası paylaşmaya başlıyoruz… Ben dördüncü şarkıyı alıyorum.

Üçüncü şarkı da Sertab Erener’in yaz başında daha “ben geliyorum” diyen şarkısı: Açık Adres. Bu şarkı da Soner Sarıkabadayı’nın bir armağanı müzikseverlere.

Yok mu bir haber alan, yok mu gören?
Bu mudur âdetin, bu mudur tören?
Yaz ya da söyle, bulamadım böyle.
Neresi açık adresin, neresi yören?

Dördüncü şarkı yani benim şarkımda sıra… Benim şansıma gelen şarkı Kumsalda… Daha tatilden kumsaldan denizden döneli bir hafta bile olmamış ben için ne anlamlı ne özlem dolu bir şarkı… Daha doyamamıştım tatile… Nereden çıktı şimdi bu şarkı ama…
Baksanıza ne diyor:

uzanmisim kumsala
gunes damlar icime
kurumus dudaklarimda
unutulmus bir beste
yasiyorum aheste

Ah ne güzel olurdu şimdi uzansaydım ben de böyle kumsala… Eğer yanlış hatırlamıyorsam bu şarkı 2001 yılının yazında çıkmıştı… Ben üniversite sınavının stresini atmış, acaba nereye gideceğimin tatlı telaşında iken dinlerdim bu şarkıyı… Çok geçmiş ya… Kim diyor bu yıllara bu kadar hızlı gitmesini? Yok mudur buna bir hız sınırı?

Sertab Erener şimdi eskilerden almışken soluğu bu sefer de Zor Kadın şarkısına geçiyor… Şarkı bittiğinde seyircilerle de ufak bir deneme yapıyor… Önce herkese nakarat kısmını söyletiyor. Sonra kadınlar söylüyor. En son erkeklerden istiyor…. E tabi biraz komik oluyor erkeklerin “ Zor kadındım” demesi ama Sertab Erener ısrarla söyletiyor erkeklere… Erkekler de çözümü buluveriyor hemen “Zor adamdın” diyerek

Hareketli parçalarla giderken bir anda çarpılıyoruz Vur Yüreğim şarkısı ile. Sertab Erener’in en sevdiğim şarkısıdır Vur Yüreğim. Ne güzel söyler Vur Yüreğim’de nasihat eder kendine gülümse diye

Gülümse ne olur, bugünler dün olur
Hatıralarla yaşanmaz ki yazık olur

Sonraki şarkısı Asla oluyor. Ben bu müziği bir yerden biliyorum derken sonradan geliyor aklıma “une belle histoire” Negüzel de olmuş üstüne Türkçe söz yazılınca…

yağmur olup yağsan sen üzerime
hiç bir derdin kalmaz geriye
sen de olmayınca yalnızım bu şehirde
gidersen yanına al beni de beni de

sevince kalbim elbet acı duyar
sen de benim gibi seversen
hep yanımda olmak istersen
.…
….
….
Öyle anlaşılıyor ki Sertab Erener kelimenin tam anlamıyla bizleri mest edecek şarkılarıyla. Kalabalık hafif hafif kendinden geçmeye yerinde oturanlar bile salınmaya başlıyor oldukları yerde

Sertab yorulmak bilmeyen bir tempo ile bir sonraki şarkısına geçiyor, müzik ağırlaşıyor, derinden derinden vurmaya başlıyor. Sertab’ın harikulade sesi yükselmeye başlıyor hafiften bir damla gözlerimde

çok geç oldu belki de düşündük taşındık
bir çok şeyi birbirimizden sakındık
bir şey eksik cümlede
yüklem mi özlem mi sakladığın şey her neyse beni üzer mi

öyle çok şey var ki içimde
hep sustuk konuşmak yerine
konuşmadığımız her ne varsa
seninle sakladım gözlerimde


Bu şarkının etkisinden daha çıkmamıştık ki Sertab bir darbe daha indirdi hayranlarının kalbine Lal ile.. Ne çok severdim ben Lal şarkısını ve ne kadar olmuş dinlemeyeli, hayıflandım hafiften ve sonra Sertab’a bıraktım kendimi… Ne güzel diyordu

Bir bulut olsam yüklenip yağsam
Dökülsem damla damla toprağıma
Bir deli nehir bir asi rüzgâr
Olup kavuşsam üzüm bağlarına


Sora geldiğinde Yolun Başı şarkısına kendimizi kaptırmış şarkının sözlerine eşlik ederken buluyoruz.
Önce resimleri duvardan kaldırdım
Çay içtiğin bardağı rafa sakladım
Giydiğin ne varsa bir bir katladım
Bir damla yaş düştü, çok ağlamadım

Kokun uçtu gitti açık camlardan
Sevdiğin şarkıyı hiç söylemedim
Korkmuyorum sensiz akşamlardan
Sevdiğimi unut,özleyemedim

Sen haylaz rüzgarlar önünde şimdi
Sevdanın yükünü attım omzumdan
Sen sandığım şey belki benim yüreğimdi
İyi ki dönmüşüm yolun başından
Of yolun başından…

Bu şarkının sözleri garip bir ruh halini içeriyor.. Pişmanlık mı var içinde yoksa yaptığından duyduğu memnuniyet mi ne saklı bilemedim. O an bunu çok da düşünmedim ama şimdi yazarken düşünüyorum… Yok gene bulamadım…


Konser Öncesi Video için tıklayınız

4 Mayıs 2010 Salı

Kapadokya ( Güzel Atlar Diyarı) - 2.Gün- Kızıl Vadi'de Gün Batımı

Göreme Açık Hava Müzesi'nden sonra yolumuzun üstünde Kapadokya denince akla gelen peribacalarının en güzel örnegi vardı: Üç Güzeller. Üç sıra peribacası diğer peribacalarına nazaran tek başına diğerlerinden ayrı olarak dikilmişlerdi yolumuzun üstüne... Burada da bir fotoğraf molası verdik. Bu gezinin beni en çok sevindiren yönlerinden biri de buydu zaten. Sürekli bir yerlerde kısa da olsa fotoğraf molaları veriyorduk. Rehberimiz, genellikle Japon turist grupları ile çalışıyormuş, hatta uzun zaman sonra ilk defa bir Türk grup ile çıkıyordu. Sanırım Japonlar'ın fotoğraf çekme hastalığına alışmış olacaktı ki rehberimiz, biz demeden mola veriyorduk fotoğraf çekimi için.






Üç güzellerde de molamızı verip fotoğraflarımızı çektikten sonra otele doğru yol almaya başladık. Sonunda otele atabilecektik kendimizi... Saatlerdir yolda olmanın verdiği yorgunluk artık bedenlerimizden taşmaya başlamıştı.. En nihayetinde kalacağımız otele vardık. Otelimiz Club Ürgüp adında bir otel. Şehrin merkezine 800-900 metre uzaklıkta olması buranın cazip yanlarından biriydi. Odalarımıza uçar adımlarla yerleşip kendimizi yataklara atıp bir iki saatte olsa dinlendikten sonra Kızıl Vadi'de gün batımına hazırdık...

Gün batımına gitmezden evvel hemen otelimizin yanında yer alan Turasan Şarap Fabrikası da ziyaret güzergahları arasında olduğundan oraya da uğradık. Üniversitede iken çok teknik gezi yapmıştık ama tatilde iken böyle bir teknik gezi yapacağım hiç aklıma gelmezdi :) Turasan Şarapları Kapadokya'nın sayılı şarap üreticilerinden. 1943'ten beri şarap üretimi yapan firmanın fabrikası 24 işçi tarafından 9 sene kayaların oyulması ile yapılmış. Büyük bir kaya içine yerleşen fabrika, bu sayede sürekli sabit sıcaklıkta bir ortama sahip olmuş ki bu şarap üretimi için oldukça önemli bir avantajmış.





Turasan'da verilen kısa aranın ve yapılan alışverişin ardından Kızıl Vadi'ye doğru yola koyulduk. Kızıl Vadi adını toprağındaki demir oksitten alıyor... Özellikle sonbaharda yağmurdan sonra kıpkırmızı olan vadi muhteşem güzellikteki manzarasını gözler önüne seriyor. Biz gittiğimizde yağmur yoktu ancak yine de gün batımını orada izlemek mükemmel bir keyifti.

Bu keyfin ardından akşam yemeğini yemek için otele geri döndük, damağımızda kalan o eşsiz manzara ile birlikte...

2 Mayıs 2010 Pazar

Kapadokya ( Güzel Atlar Diyarı) - 2.Gün- Göreme Açıkhava Müzesi


Kapadokya'ya yaptığımız gezinin ikinci gününde öğle yemeğinden sonraki durağımız Göreme Açıkhava Müzesiydi. Göreme ortalama altı yedi bin nüfuslu şirin küçük bir yerleşim yeri. Bu bölgenin bir diğer özelliği ise Kapadokya bölgesinde "kaya otel"in en çok olduğu yer olması. Kaya oteller, son derece butik, az sayıda odaya sahip. Orijinal bir ortama sahip olması sebebi ile odukça yoğun ilgi görüyor ve bu otellerde boş yer bulmak neredeyse imkansız.

Göreme açıkhava müzesi Göreme Vadisi içinde yer alan bölgenin en büyük açıkhava müzesi. Göreme Açık Hava müzesinde bölgenin en önemli kiliseleri yer alıyor. Bu kiliseler Yılanlı Kilise, Çarıklı Kilise, Elmalı Kilise ve müzenin biraz dışında Tokalı Kilise.

Kapadokya'da dini eğitimi başlatmış kişi olarak bilinen Aziz Basil'in de burada bir şapeli var. Aziz Basil, Kayseri'de eğitim almış, sonrasında Kapadokya'ya dönerek burada Hristiyanlık eğitimini başlatmış.



Kliselerde kök boyası ile yapılmış, orijinalliğini günümüze kadar korumuş onlarca fresko var. Son derece ilgi çeken bu freskolarda Hristiyanlığın bir nevi tarihi resmedilmiş. Aziz George ve Theodere ilk hristiyanlardan ve Hristiyanlık düşmanlarına karşı savaşmışlar. Bu sebeple Theoder e freskolarda genellikle at üzerinde resmedilmiş.

Çarıklı Kilise, İsa'nın bir freskoda ayağında çarıklı olduğu halde resmedilmesi sebebi ile bu ismi almış. Çarıklı Kilise'nin bölgedeki diğer kiliselerden farklı olarak İsa'nın çarmıha gidişi ve çarmıhtan alınışı freskolarını barındırmasıdır. Bunun yanısıra, isa'nın doğumu, üç müneccimin tapınması, vaftiz, İsa'nın bir mucize olarak Lazarus'u diriltmesi, Kudüs'e Giriş ve İsa'nın göğe yükselmesi gibi sahneler resmedilmiştir.

Yılanlı Kilise ismi ise aslında gerçek adı Aziz Onuphrius olmasına rağmen freskolarda yer alan yılan motiflerinden gelmektedir. Azize Onuphtrisu çok güzel bir kadınken erkeklerin sürekli kendisini rahatsız etmesinden bıkmış ve Tanrı'ya yalvararak erkek olmuştur. Bu mucizenin bir göstergesi olarak da belden üstü erkek bedenine dönüşmüştür ve kilisede de bu şekilde resmedilmiştir.



Yılanlı Kilise'deki bir diğer önemli fresko ise Helena ve Constantin freskoları. Bu fresko, Roma'nın Hristiyanlığı kabul etmesini gösteriyor. Helena'nın elindeki haçın Kudüsten geldiğine inanılıyor.

Göreme Açıkhava müzesi daha yeniye kadar gerekli ilgiyi görmemiş, bu sebeple de burada yer alan eserler günümüze çok daha iyi vaziyette çıkmaktan maalesef mahrum kalmışlar.

Açıkhava müzesinden çıkıp otobüslere doğru giderken Tokalı Kilise önünden geçtik. Rehberimizi Tokalı Kilise hakkında kısa bir bilgi verirken isminin de nereden geldiğini öğrendik. Kilise içinde iki tane altından yapılmış toka süslermiş duvarları ancak bu altın tokalar çalınmış. Sonrasında da onların yerine temsili tokalar konulmuş. Bu sebeple buranın adı da Tokalı Kilise olarak kalmış.

Teknosa Deneyimi


Önceki iş deneyimim sebebi ile zaman zaman alışverişe gittiğimde mağazaları genel tertip düzen itibari ile inceler, satış elemanlarının müşteri ile ilişkilerini gözlemlerim. Bu bir yerde benim hala yapmaktan büyük zevk aldığım bir iştir.

Yine böyle bir alışverişe çıktığım bugün. HP laptop alırken yanında hediye olarak Microbox marka bir harici harddisk vermişlerdi. Bu harddiski daha aldığım gün maceram başlamıştı. Bununla ilgili de hatta bir yazı yazmıştım. (bkz.)Bu harddisk yakın zamanlarda bozuldu. Daha doğrusu bilgisayara bağladığımda görmüyor. Muhtemelen kablosunda ya da girişinde sorun vardır diye düşünüyordum. Yaklaşık bir ay önce Carrefour İçerenköy Teknosa mağazasına gittim problemi anlattım. Servise almaları için fatura gerektiğini faturasız olarak gönderdiklerinde ürünün tamir edilmeden geri gelebileceğini söyleyip, arşivden faturamı istediler. Fatura geldikten sonra da beni arayacaklarını ve bundan sonra benim ürünü getirebileceğimi söylemişlerdi (Faturamı kaybetmiştim. )

Aradan bir ay geçmesine rağmen ne arayan var ne soran... En son bugün tekrar mağazaya gittim. Teknoasistanlardan Filiz Közük'e problemimi anlattım. Yakından ilgilenen Filiz Hanım, e-mail olarak istenmiş olsa da bazen sürecin uzayabileceğini açıkladıktan sonra faturamı aramaya başladı. Beş dakika sonra fatura elinde geri geldi. Faturamın geldiğini ama arşive alındığı için gözden kaçtığını belirtti. Sonrasında ben harddiskimin formatlanmadan tamir edilip edilemeyeceğini sordum ve problemin bence kabloda olduğunu söyledim. Bunun üzerine Filiz Hanım, depoya gidip bana harddiskim için uygun bir kablo getirip onu denedi ve harddiskim çalıştı. Buna o kadar sevinmiştim ki tarifini yapamam. Sonrasında eski kablomu ve yeni kabloyu bana vererek mağazadan mutlu olarak ayrılmamı sağladı.

Teknosa'yı pek çok elektronik ihtiyacımda tercih ediyorum ve şuana kadar da mutsuz olmadım. Yaşanılan deneyimler çok önemlidir ve tercihlerin/alışkanlıkların değişmesi genelde de bu deneyimlere bağlıdır... Türkiye'ye son yıllarda bir çok elektronik mağazalar zinciri girmesine rağmen sadece fiyat farkı sebebiyle hala tercihim değişmiyor. İnsanlar bir yerden sonra fiyattan ziyade hizmet kalitesi de arıyor.

Kapadokya ( Güzel Atlar Diyarı) - 2.Gün


Kapadokya gezimizin 2. gününe otele akşama doğru gideceğimizi öğrenerek başlamıştık. İlk durağımız olan Ağzıkarahan Kervansarayı'nı da kaçırdıktan sonra (bkz. bir önceki yazı) artık ilk durağımız Güvercinlik Vadisi'ydi. Güvercinlik Vadisi, Kapadokya denince akla ilk gelen fotoğraflara vesile olan yerlerden biri. Burası kayalara oyulmuş güvercinlikleri ile bilinen bir vadi. Tüf taşının kolay şekle giren yapısı sayesinde gezimiz boyunca her taşın oyulmuş olduğuna şahit olacaktık.










Kapadokya'da pek çok yerde güvercinlikleri görebilirsiniz. Halkın zamanında güvercin beslemesindeki en önemli sebep, güvercin gübresinin son derece kıymetli bir gübre olması.
Güvercinlik Vadisi'ndeki 10 dakikalık fotoğraf molasından sonra yolumuza devam ettik. Bir sonraki durağımız Kapadokya'nın en yüksek yerleşim yeri Uçhisar Kalesi. Uçhisar Kalesi, 1200 metreyi aşan rakımı ile bölgeye son derece hakim bir tepeye yapılmış. Tabi ki taşların oyulması ile oluşturulmuş bir kale.







Kapadokya ( Güzel Atlar Diyarı) - 1.Gün

Gezmeye düşkün biri olarak bulduğum fırsatlarda gezmek, gezdiğim yerleri fotoğraflamak benim için büyük bir mutluluktur. Üniversite yıllarımdan beri gitmek istediğim ama bir türlü şartlarını oluşturamadığım bir gezi vardı: Kapadokya... Bunu bu sene nihayetinde işten ve üniversiteden arkadaşlarımdan oluşan 9 kişilik bir grup ile gerçekleştirmeyi başardım.

23 Nisan resmi tatilinin cuma gününe denk gelmesi bizlere 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'ndaki çocuklara has o mutluluğu yaşattı yeniden.. Aylar evvelinde planladığımız tur nihayetinde gelip çatmıştı işte.

22 Nisan gecesi Kadıköy Eski Salıpazarı meydanından yola çıkıp 25 Nisan pazar akşamına kadar İstanbul'dan uzakta gönlümüzce eğleniyor olacaktık... Ortalık ana baba günüydü. Meydana ilk geldiğimde gördüğüm kalabalık karşısında dilim tutulmuştu. Arkadaşıma dönüp: "Herhalde bütün İstanbul tatile gidiyor" demiştim. Maceramız mart ayı başında Anıtur Altıyol şubesine gitmeyle başlamıştı. (Bununla ilgili de bir yazı yazacağım tez vakitte) 22 Nisan gecesi 23.30'da kalkması gereken otobus yaklaşık 45 dakikalık bir rötar ile kalkmıştı. Sinirler daha tatilin başında gerilmişti. Normalde otobüsün Beşiktaş'tan da yolcu alması gerekirken, otobüs doğrudan Kadıköy'e geçmiş, oradaki yolcularda servis ile Kadıköy'e götürülecekmiş ama ne hikmettir ki işte o servis yanlış yola girmiş o yüzden biz de 45 dakika onları beklemişiz... En nihayetinde yola çıkmayı başardık, kararlıydık hiçbirşey bu tatil keyfimizi bozamayacaktı.

Sabah dokuza doğru Aksaray Ağaçlı tesislerinde son molamızı verdik. Burada turun rehberi bizi karşıladı. Rehberimizi de aldıktan sonra yola devam ettik. Yolda bize program içeriği verildi. Programı biz tatili planlarken de incelemiştik ama oraya daha önce gitmemiş kişiler olarak program iyi midir kötü müdür, yoğun mudur hiçbir fikrimiz yoktu. Rehberimiz programı incelerken çok yoğun olduğunu ve oradan buraya biraz hızlı hareket edeceğimizi söylemişti. Gezi programına göre göreceğimiz ilk yer Aksaray Nevşehir yolu üzerinde, 1200lü yıllarda kullanılan bir kervansaray olan Ağzıkarahan Kervansarayı idi. Lakin gelin görün ki kaptan şoförümüzün azizliğine uğrayarak bu durağı es geçtik. Kaptan dönmeyi unuttuğundan ve bir daha dönecek bir yol olmadığından bu kervansarayı göremedik... Rehberimizin hızlıdan kastı bu değildir inşallah diye umuyorduk.

Zaten yolda pek iyi dinlememiştik, o yüzden bu durağı es geçebiliriz, en azından otele gidip şöyle bir kendimize gelelim diyorduk ki ikinci bir süpriz: 23 Nisan tatili sebebi ile oteller ağzına kadar dolu olduğundan otele girişi akşam yapacağız. Buyrun buradan yakın. Neyse bu da geçer diyoruz... Hala tatil keyfimiz bozulmasın diye çaba sarfediyoruz.. Arada yüzü asılan, söylenen misafirler de vardı... Biz de arada söyleniyorduk hoş..

Yazımın çok uzun olmaması için geziyi günlere bölerek anlatacağım...

20 Nisan 2010 Salı

Akademik Spam

İlginç bir zamanda yaşıyoruz... Bilgiye ulaşmak artık eskiye nazaran çok daha ucuz, kolay ve de mümkün. Tek bir sıkıntı var ki elde ettiğimiz bilginin doğruluğundan çoğu zaman emin olmak pek mümkün olmuyor... Bilgiye bu kadar kolay erişiyor olmak bir yerde bilginin kirlenmesine de yol açıyor..

Bugün ilginç bir e-mail aldım. Aşağıya aynen kopyalıyorum


"Dear Uyar Galip,

I am writing on behalf of an international publishing house, Lambert Academic Publishing.

In the course of a research on the Marmara University, I came across a reference to your thesis on "Effects relationship management on employee satisfaction: an empirical study on banking sector".
We are an international publisher whose aim is to make academic research available to a wider audience.
LAP would be especially interested in publishing your dissertation in the form of a printed book.

Your reply including an e-mail address to which I can send an e-mail with further information in an attachment
will be greatly appreciated.

I am looking forward to hearing from you.
Kind regards,
Valentin Ciumacenco
Acquisition Editor

LAP LAMBERT Academic Publishing AG & Co. KG
Saarbrücken
Dudweiler Landstraße 99, 66123 Saarbrücken Germany

Fon +49 681 3720-310
Fax +49 681 3720-3109

v.ciumacenco@lappublishing.com / www.lappublishing.com

Handelsregister Amtsgericht Saarbrücken HRA 10752
Partner with unlimited liability:
VDM Verwaltung Aktiengesellschaft

Board of Directors: Dr. Wolfgang Müller (CEO), Christoph Schulligen, Jürgen Gerber, Esther von Krosigk

Supervisory Board: Prof. Dr. Johannes G. Bischoff (Chairman), RA Thomas Bischoff, RA André Gottschalk"

Özetle diyor ki e-mail: Sizin tezinizi gördük beğendik ve bunu kitap yapmak istiyoruz. İlgileniyorsanız lütfen bize yazın size ayrıntılı bilgi gönderelim.

Ne yalan diyeyim ilk başta biraz heyecanlandım... Şaka mı acaba diye bile düşündüm. E-mailde yer alan siteye girdim biraz bakındım, bana normal bir site gibi geldi.. Biraz kurcalayınca siteyi hafiften bir şüphelendim...

Sonra bu da yeni bir spam herhalde düşüncesine kapıldım ve üzerine düşmedim. Akşam eve gidince aklıma geldi ve Google'da kısa bir arama yaptıktan sonra gördüm kü bu maili alan ilk kişi değilim.. Binlerce kişi aynı maili farklı isimlerden almış... Onlarca blog yazısı gördüm bu konu üzerine yazılmış... Spamciler işi ne kadar ilerletmiş, hayran oldum :)

Adamlar bu tezler basacak, Amazon.com üzerinden satacak, bizim emeklerimiz, çalışmalarımız üzerinden üç beş kuruş kazanacaklar.. Üç beş kuruş diyorum sonuçta bu bir tez ve sanmıyorum ki "Bestseller" olsun. Kaldı ki isteyen zaten tezime ulaşabilir kim neden kitap olarak alsın... Bilemedim... ama ilginç işte adamlar şanslarını denemek istemişler sanırım...






28 Şubat 2010 Pazar

Hoşgörünün Şehri Safranbolu'da İki Gün

Şubat başında en nihayetinde Safranbolu'ya gidebildim... Yıllardır orada dişhekimliği yapan bir arkadaşım var ve bir türlü fırsat bulup gidememiştim ta ki şubat başına kadar... Havanın çok da sert olmadığı bir haftasonu gece 1 de Ulusoy Turizm ile yola çıktım. Safranbolu'ya İstanbul'dan  Metro, Safran ve Ulusoy Turizm'in seferleri var. Eğer haftasonunu geçirmek için gidiyorsanız size tavsiyem gece 1 otobüsü ile gitmenizdir (Tabi ki otobüste uyuyabiliyorsanız)Yolculuk 5- 5.5 saat kadar sürüyor... Sabah 6.30 gibi Safranbolu'da idim. Bir hafta önce yağan yoğun karın izleri hala şehrin üzerinde, erimeye yüz tutmuştu.


Kahvaltıdan sonra şehri turlamaya başladık. Sürekli resimlerini belgesellerini gördüğüm Safranbolu'yu en nihayetinde artık ben de fotoğraflıyordum. Savaş yıllarında buranın işgal altında kalmaması bu güzel şehrin günümüze kadar doğal haliyle mümkün olduğu kadarıyla çıkmasına vesile olmuş. Safranbolu Unesco 1994 dünya kültür mirasları arasında da yer alıyor.. Bu sebeple bu şehre ayrı bir önem verilmiş durumda, heryerde bir restorasyon çalışması görmek mümkün.. Bir de Japon turistleri tabi... Heryerdeler... Ellerinde fotograf makinesi bütün dünyayı kareliyorlar...



İlk durağımız Eski Çarşı... Her gittiğimiz yerde ağzım açık izliyorum... tarih resmen konuşuyor burada... O eski ahşap panjurlar ardından kimlerin neleri gördüğünü duyduğunu haykırıyor adeta.. Dikkatimi çeken başka birşey olmuştu ki arkadaşım ben sormadan söyleyiverdi... Evlerin kapıları birbirlerini görmüyor.. Yani karşılıklı iki evin kapısını birbirine bakmıyor.. Muhakkak bir çaprazlık söz konusu... Birisi biraz daha beri tarafta oluyor... Sonra yine çok önemli bir ayrıntı var ki bunu duyduktan sonra evlere daha dikkatli bakar olmuştum.. Evler birbirinin güneş ışığını kesmeyecek şekilde yapılmış durumdular... Bu sebeple klasik safranbolu evlerinde ilginç bir yapılanma göze çarpar... Evler yerden yukarılara dogru düzenlü bir yükselme halindedir... Altta olan ev arkadaki eve göre biraz daha çapraz yapılmıştır.. Bir fotograf karesine baktığınızda o karedeki evlerin hepsinin penceresini görmeniz mümkündür... BU gerçekten hayran olunacak bir yaklaşım.. Hoşgörünün bu kadar yoğun olarak yaşandığı ve dahası uygulamalarla gösterildiği başka bir şehre ya da şeye tanık olmadım... Bu sebeple yazımın başlığını da "Hoşgörü Şehri" dedim zaten. Günümüz insanının en çok ihtiyaç duyduğu şey biraz hoşgörü... Önyargıdan bir nebze olsun uzaklaşabilmektir ve bu ihtiyacımız yanıbaşımızda tarihi Safranbolu evlerinde kendini açık ediyor... Umarım "hoşgörü" bu ahşap evler gibi tarihte kalmayacaktır.

Safranbolu'da pansiyon hizmeti veren pek çok yer mevcut. Bu sebeple yapacağınız bir iki günlük ziyaretlerde buraları rahatlıkla kullanabilirsiniz. Ancak tavsiyem bunu yazın yapmanızdır... Kışın kaldığınız yerlerde üşüyebilirsiniz. Yemek yiyecek bir çok yer var. Pek çoğu da klasik Anadolu mutfağından yemekler sunuyor. Oradaki arkadaşımın tavsiyesi ziyaret için en güzel zamanın Mayıs haziran ayları olduğuydu.
 
Buraya gelmişken kesinlikle Gül şurubu ve meşhur Safranbolu lokumu ile ikram edilen Türk kahvesini içmeden dönmeyin. Bu eşsiz lezzeti tadabileceğiniz yer Tarihi Yemeniciler Arastasıdır. Bu arasta eşsiz güzellikteki el işçiliği örneklerini de teşkil eden , kesinlikle görmeniz gereken bir yer. Burada insan kendini kaybediyor. Can çekişen el işçiliğinin en güzel örnekleri ile adeta aklı başından gidiyor insanın.

Giderayak arastadan aldığım bir kaç küçük süs eşyasının yanına bir de lokum katmayı düşünüp lokumcularda alıyoruz soluğu. Safranbolu Safran Çiçeği ile meşhur şehrimiz, ve ondan yapılan safran lokumu ile. Safran çiçeği son derece narin olmakla birlikte oldukça güç şartlar altında yetişen iki üç yılda bir çiçek veren çok emek isteyen bir çiçek. Ancak çekilen çile sonucu kesinlikle değiyor. Tabi günümüzde artık Safran çiçeği yetiştiriciliği bunca zahmetten dolayı bitme noktasında... Safran çiçeği yıllarca mürekkep ve boya yapımında kullanılmış, bunun yanında sinirleri yatıştırıcı olarak kullanılmış, sindirim sistemi rahatsızlıklarına, kalp ve damar rahatsızlığına, kaşıntı sivilce ve alerjik reaksiyonlara, karaciğer rahatsıklarına faydalı olduğu söylenir.

Her güzel şey bitermiş... cümlesinden hareketle bizim de kısa ziyaretimiz bitiyor. Ziyaretim esnasında bu güzel ülkede yaşadığım için birkere daha şanslı hissettim kendimi.. Her ne olursa olsun, yine de şanslı hissettim kendimi...
















15 Şubat 2010 Pazartesi

Bayat Ekmek

Bu yazı esasında ne zamandır aklımın bir kıyısında köşesinde kalmıştı... Bir türlü yazma fırsatı bulamamıştım... Çektiğim fotoğrafları arşivlerken birden o gün çektiğim fotoğraf blogun başına geçmeme sebep oldu..

Evet resimde poşet içinde gördükleriniz ekmek ama bu ekmeklerin bir farkı var... Bu ekmekler iki günlük ekmekler.. Yani bayat ekmekler..

Bayramda memleketime gitmiştim... Akraba ziyaretlerimin birinde ekmek satan dayı ogluna da uğramıştım... Oturduk muhabbet ediyoruz, çay içiyoruz... Arada müşteriler geliyor ekmek veriyor. Derken biri geldi bayat ekmek sordu... Dayıoğlu tezgahın altından verdi bayat ekmekleri. Alan adam gittikten sonra gayet saf bir şekilde sordum: "İnekleri falan mı var abi?" ve aldığım cevapla şekilden şekile girdim. Yerin dibine geçtim: Yok abi evine alıyor... İnsanlar artık bayat ekmek alıyor. Günde 100 normal ekmek satıyorsam bir o kadar da bayat ekmek satıyorum. Normal ekmek 60 kuruş, bayat ekmek 30 kuruş. Adam bir tane normal ekmek fiyatına 2 tane bayat ekmek alıyor. Evde o bayat ekmeği buharla yumuşatıp yiyor..

Evet, aynen böyle yapılıyormuş.. Ah güzel ülkemin güzel insanları ah... Biz bunlardan çok daha iyilerine layık değil miyiz ? Benim ülkemin vatandaşını bu hallere düşürenler bundan hiç utanmıyorlar mı? Tabi ki utanmıyorlar.. Utanmak için insanda ar olması lazım değil mi ? Dilerim ki bu insanlara bunu reva görenler bundan daha beterlerini yaşarlar...

14 Şubat 2010 Pazar

Çiçek Sepeti'nden Sevgiliye Çiçek Gönder(EME)me


Evet başlıktan da anlaşılacağı üzere 14 Şubat'ta sevgilisinden uzakta olan ben daha önce bir kaç kez kullandığım Çiçek Sepeti'nden çiçek göndermeye karar verdim... Daha önce göndermiştim yine göndereyim gibi son derece saf bir düşünce içinde idim...

Bugün yani çiceğin teslim edileceği tarihte bir numara arıyor beni cep telefonumdan...

-İyi günler bir çiçek siparişiniz var.. Ancak ben adresi bulamadım
+Neden ki? Daha önce yolladım... Adres elinizde var değil mi ? Söyler misiniz adresi ?
-Aaa evet evet adres var. Daha önce yollamışsanız biz götürmüşüzdür. Ama burası biraz büyük bir mahalle..Adres ............................... değil mi ? Alıcının telefonu olmadığından arayıp öğrenemedim

+Evet adres aynen o..Artı orası o kadar büyük bir mahalle de değil.. Size alıcının telefonunu neden vereyim ki zaten ? Ben süpriz yapmak istiyorum.. Size şimdi onun telefonunu versem ne anlamı kaldı ki.. O mahallede kime sorarsanız sorun size adresi göstereceklerdir.
-Peki teşekkürler.. Ben bulurum o zaman adresi..
+Beni haberdar eder misiniz ? Şimdi şüpheye düştüm teslimat konusunda
-Tabi tabi haber veririm...

Böyle bir konuşmanın ardından aklıma düştü bir kurt zaten... Aradan bir saat geçti aradım bewni arayan numarayı.. Telefon kapalı... Bu beni iyice huzursuz etti...Akşama dogru tekrar aradım yine kapalı yine kapalı.. Sonra kız arkadaşımla konuştum ve öğrendim ki çiçek teslim edilmemiş. Orada ufak çaplı bir sinir krizinden sonra sarıldım internete... Neydi bu adamların telefonu e-maili diye... Çiçeksepetinin sitesinde "canlı destek" !!! diye birşey var.. Bu canlı nasıl bir canlı ise... O canlımıdır makine midir artık her ne ise aramızda onunla da şöyle bir diyalog geçti...

Operatöre aktarılırken lütfen bekleyiniz. Yaklaşık 22 saniye içerisinde görüşmeniz başlayacaktır.

'Yunus' ile görüşmeniz başladı.

Yunus: Merhaba,

siz: merhaba

Yunus: Nasıl yardımcı olabilirim ?

siz: 541862 numaralı siparişim bugun teslim edilmesi gerekiyordu

siz: öğleden sonra biri arayıp adresi sordu bana

siz: dedim adres elinizde yok mu daha once gonderdim ben buraya çicek

siz: adresi söyledi bana

siz: evet orası dedim

siz: bu konuşmamız saat 2 civarında gerçekleşti

siz: arayan kişi tamam ben bulurum adresi deyip kapattı telefonu

siz: ama içime kuşku düştü

siz: bir iki saat sonra aradım numarayı

siz: telefon kapalı

siz: hala da kapalı

siz: ve çiceğim teslim edilmemiş....

siz: son derece mutsuz ve de sinirliyim

siz: orada birileri bu yazıyı okuyor mu yaa ????

Yunus: Siparişinizin teslimatı en geç saat 19:00 'a kadar yapılacaktır.

siz: iyi de beni arayan eleman saat 2 gibi aradı

siz: ne yani...aradı bulamadı geri dondü şimdi tekrar mı gidecek....

siz: bütün süpriz bozuldu zaten... saçma sapan bir hal aldı...

Yunus: 12 ile 14 şubat tarihleri arasında saat belirtememekteyiz siparişinizin teslimatı 19:00 'a kadar yapılacaktır.

siz: bu saatten sonra teslim edilse nolur...

siz: saat 18.50 bu arada

siz: 10 dakika içinde teslim edilmezse ne olacak ??

Görüşmeniz beklenmedik şekilde sona ermiştir.

Bu Yunus isimle canlı cansız arkadaş sanırım serin sulara dalıverdi beni unuttu... Bu sefer sarıldım telefona... Telefonda 5 dakika sonra bekledikten sonra en nihayetinde birine ulaşabildim.. Demek ki canlı olan birileri de varmış burada...

O arkadaşa da son derece sinirli bir şekilde derdimi ve şikayetimi anlattım... ve tabi anlatmakla kaldım.... Saat 7 de teslim edilecek en geç denilen çiçek saat 7yi geçerken de teslim edilmemişt... Telefonda konuştuğum arkadaş bana bir e-mail adresi verdi...

Hani olur da siz de bir hata edip Çiçek Sepeti'nden çicek yollar sonra da akıbeti hakkında bilgi almak istersiniz.. İşte o zaman cicekbilgi@ciceksepeti.com adresine mail atabilirsiniz... E buradan bir sonuç çıkar mı bilmiyorum... Ben birazdan atıyorum bakalım ne olacak...

Hoş ne olsa şu saatten sonra ne anlamı kaldı ki.. Benim çiceğim zamanında teslim edilmedi, süprizim bozuldu..Artı bir de boşu boşuna sinir krizine girdim...

Bu işler bu kadar basit olmamalı... Efendim yoğunduk bugün o yüzden zamanında teslim edemedik özür dileriz demek çözüm değil.. Bana böyle döneceklerse hiç dönmesinler daha iyi... Eğer bir işe girmişseniz, ticaret yapıyorsanız, bu işten ekmek yiyorsanız müşterilerinizi memnun edeceksiniz... 14 Şubatın yoğun geçeceği su götürmez bir gerçek... Bunun için önceden önlem alacaksınız... Ha yok bunları yapamıyorsanız da biz bu işi yapıyoruz demeyeceksiniz...

Bu arada herkesin 14 Şubat Sevgililer Günü de kutlu mutlu olsun...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Labels

14 şubat 1994 unesco kültür mirası 2 ağustos sertab erener konseri 22 nisan 22 nisan dünya günü 23 nisan 4440375 Adam Faver adsl adsl hızı ağaç akademik spam Alfred Chandler alışkanlık alışmak amazon kindle amos koyu anıtur arastacılar ashab-ı kehf askerlik aslolan aşktır aşk avanos avanos restoran Avea avea sesli imza ayşe arman azim aziz basil aziz george aziz onuphrius aziz theodere back up balık balkonda düşen pc bayat ekmek bayat ekmek satışı bencillik beyazıt kulesi beyazıt kulesinde hava tahmini beyazıt yangın kulesi biopro bir varmışım bir yokmuşum blackberry blackberry hediye uygulamalar blackberry kesintisi blog blogger bloggerda yeni görünümler bolu böyle korunamazsınız bu böyle cehennem cemiz topuzlu cennet charles handy çarıklı kilise çiçek sepeti çiçek sepeti mail adresi çiçek teslimatı çin çin malı çocukluk Deneyimler dinamik görünüm doğum günü Dustin Hoffman duvar dünya günü e-ink earthday ekmek satışı elektronik kitap okuyucu elmalı kilise engel eski çarşı Eskişehir etki alanı bloggerda olan websiteleri FCT fenerbahçe fikriniz çöpe gitmesin filler ve pireler fotoğraf gemiler GeziNotları girşimcilik google analytics gölcük gölcük milli parkı gördüklerim göreme açıkhava müzesi gül şurubu günlüklü güvercinlik vadisi güzel atlar diyarı harbiye açık hava hatıra hayal hayat ekspres Haydarpaşa haydarpaşa garında yangın haydarpaşa tren istasyonu Henri Charriere herşeyden biraz heryöne sınırsız tarife hizmet kalitesi HP hürriyet pazar ikimiz bir fidanın ikinci abdülhamit inovasyon iphone iphone 3G iphone satışı iphone turkcell iphone uygulamaları istanbul iş dünyası John McConnell kabak kapadokya kapadokya şarabı kaputaş karşı mahalle keder kelebek kelebekler vadisi kıbrıs kıbrıs günleri kızıl çukur kızıl vadi kızıl vadide gün batımı Kişisel kişisel blog kitap kitap basımı kod konseri koparılan çiçekler kopya ürün kral konserleri LAP LAMBERT Academic Publishing mersin mutluluk müşteri memnuniyeti nankör kedi narlıkuyu nehir netbook nostalji o tabak bitecek klibi okuduklarım Olasılıksız ortakent OrtayaKarışık ovabükü panaroma papillon para pazar pdf peribacaları profilo Rastladıklarım ReklamArası reklamlar rengarenk RIM RIMden Hediye sadakat safran safran çiçeğinin faydaları safranbolu Sakarya Ekspresi satış danışmanı seben sertab erener sesli imza sevgililer günü sevilla sevinç seyahat sınırsız tarife solan güller sony reader Steve McQueen strateji şeker bayramı tanıtım tatil TEB TEB Akıl fikir yarışması teknoasistan teknoloji teknosa teknosa deneyimi tokalı kilise tren Tren Saatleri ttnet turasan turasan şarapları turk telekom Turkcell türban türk telekom Türk'ün zekası uçhisar uçhisar kalesi ulusoy turizm unutmak üç güzeller peribacaları ürgüp Vodafone vodafone sesli imza websitem neden görüntülenemiyor wordpresse google analytics kodu nasıl konur yağmur yapı yazım yanlışları yedi uyuyanlar yemeniciler arastası yılanlı kilise yüksek lisans tezi zaman zeus tapınağı zor kadın
 
Copyright 2009 HeRşEyDeN BiRaZ. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan